Primitif Düşünce Ne Demek ?

Cilem

Global Mod
Global Mod
Primitif Düşünce Nedir?

Primitif düşünce, insan düşünce sistemlerinin tarihsel gelişiminin erken aşamalarını tanımlar. Bu terim, insanların ilk çağlarda, yani medeniyetin henüz şekillenmediği dönemlerde, düşündükleri ve karar aldıkları biçimi anlatmak için kullanılır. Primitif düşünce, doğrudan çevresel faktörler ve somut gerçekliklerle ilişkilidir; soyut kavramlardan ziyade, somut ve günlük yaşamla doğrudan bağlantılıdır. Bu tür düşünceler, daha çok içgüdüler, duygular ve ilk deneyimlere dayanır. Bu düşünce biçimi, özellikle tarihsel ve antropolojik bağlamlarda, ilk insanlar ve ilkel toplumların nasıl dünyayı algıladıklarını anlamamıza yardımcı olur.

Primitif düşüncenin tanımını yaparken, bu düşünme biçiminin daha karmaşık ve soyut düşüncelerin gelişiminden önce olduğunu anlamak önemlidir. Erken toplumlar, kendilerini çevrelerinden ve toplumlarından ayıran soyut kavramlar geliştiremedikleri için, düşünceleri daha çok doğrudan, somut ve sezgisel bir temele dayanıyordu. Bu, doğanın ritimleriyle uyum içinde yaşamayı ve somut olaylara yönelik doğrudan reaksiyonlar göstermeyi içeriyordu.

Primitif Düşünce ve Sihir

Primitif düşünce ile sıklıkla ilişkilendirilen bir diğer kavram da sihirdir. Erken insan toplumlarında, insanlar çevrelerini anlamak ve kontrol etmek için doğaüstü güçlere başvurmuşlardır. Bu dönemde, doğa olaylarının açıklanması genellikle sihir, büyü veya tanrılarla ilişkilendirilmiştir. Örneğin, yağmurun yağması için yapılan ritüeller veya avın bereketli olması amacıyla yapılan dua ve büyüler, primitif düşüncenin etkilerini yansıtan örneklerdir.

Sihirsel düşünce, doğrudan deneyimler ve gözlemlerle sınırlı kalmaz, aynı zamanda insanın hayal gücüne ve inanç sistemlerine dayanır. İnsanlar, doğanın işleyişini anlamadıkları için ve dünyayı kontrol etme arzusuyla, sihirli güçler aracılığıyla etkileşimde bulunmayı tercih etmişlerdir. Primitif toplumlarda insanların günlük yaşamları, bu tür inançlarla şekillenmiştir. Ancak zamanla, bilimsel düşüncenin gelişmesiyle birlikte, bu tür düşünceler daha çok batıl inanç olarak görülmeye başlanmıştır.

Primitif Düşüncenin Özellikleri

Primitif düşüncenin özellikleri arasında, soyut düşünme kapasitesinin sınırlı olması, olayların doğrudan gözlemlerle açıklanması ve doğaüstü inançların yoğunluğu öne çıkar. Primitif toplumlarda insanlar, somut olgular üzerinden düşünürken, soyut kavramlar ve teoriler geliştirmenin pek bir önemi yoktu. İnsanlar daha çok içgüdüsel olarak hareket ederlerdi ve doğrudan yaşadıkları çevreye dayanarak düşünürlerdi.

1. **Somut Olgulara Dayanma**: Primitif düşüncenin temelinde, doğrudan gözlemler ve deneyimler yer alır. İnsanlar, çevrelerinden ve doğadan gelen sinyalleri hızlıca değerlendirir, ancak bu değerlendirmeler genellikle soyut düşünceye dayalı değil, doğrudan pratik ve somut bilgiyi içerir.

2. **Sezgisel ve İçgüdüsel Düşünme**: Bu tür düşünceler, genellikle mantıklı bir analizden ziyade sezgisel ve içgüdüseldir. İnsanlar doğrudan hislerine ve içgüdülerine dayanarak kararlar alır, düşüncelerini bu temel üzerinden şekillendirirler.

3. **Doğaüstü İnançlar ve Sihir**: Primitif toplumların düşünce sisteminde sihir ve doğaüstü güçlere inanmak yaygındır. İnsanlar doğanın güçlerini anlamadıkları için, bu güçleri kontrol etme amacıyla ritüeller ve büyüler gerçekleştirmişlerdir.

4. **Kollektif Düşünme**: Primitif düşünce, genellikle toplumsal bir yapı içinde şekillenir. Toplumun üyeleri, paylaşılan inançlar, gelenekler ve ritüeller üzerinden düşünsel bağlarını kurar ve dünyayı toplu bir biçimde algılarlar.

Primitif Düşüncenin Toplumlara Etkisi

Primitif düşüncenin toplumlar üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Bu düşünce biçimi, bireylerin dünyayı algılayışını, toplumdaki düzeni ve bireyler arası ilişkileri doğrudan şekillendirir. Erken toplumlarda, düşünce biçimleri genellikle doğrudan doğa olaylarıyla ilişkilendirilmiş ve bu toplumlar, çevrelerindeki doğayı ve toplumları yönetme konusunda doğaüstü inançlar geliştirmiştir. İnsanlar, doğayı anlamak ve ona hükmetmek için ritüeller, dualar ve büyüler gibi yöntemlere başvurmuşlardır.

Ayrıca, primitif düşüncenin toplumlar üzerinde derin bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Toplumlar, toplumsal normları ve değerleri genellikle doğa ve evren ile ilişkili inançlar üzerinden şekillendirirler. Aile içi ilişkiler, toplumsal hiyerarşi ve diğer sosyal yapılar da bu tür düşüncelerin izlerini taşır.

Primitif Düşünce ve Modern Düşünce Arasındaki Farklar

Primitif düşünce ile modern düşünce arasındaki en büyük fark, soyut düşüncenin gelişmişliğidir. Modern toplumlar, soyut düşünmeyi ve teorik kavramları geliştirmeyi çok daha önemli bir alan olarak kabul ederler. Primitif toplumlar ise doğrudan gözlemler ve içgüdülerle kararlar alırken, modern toplumlarda mantıklı analizler, bilimsel yöntemler ve soyut kavramlar öne çıkar. Modern düşünce, bilimsel yöntemlere dayanır ve evrenin işleyişini, insanlık tarihini, toplumların yapısını ve psikolojisini anlamak için soyut teorilere başvurur.

Primitif düşünce, toplumsal normları ve değerleri, gelenekleri ve inançları oluşturan temel bir yapı olarak kalmışken, modern düşünce, bireylerin kendi düşünsel özgürlüklerini ve özgür iradelerini daha fazla vurgular. Bununla birlikte, bazı antropologlar ve psikologlar, primitif düşünce biçimlerinin bazen modern dünyada da hala izlerinin sürdüğünü belirtmektedir. Özellikle batıl inançlar ve doğaüstü güçlere inanma gibi davranışlar, modern toplumlarda da farklı şekillerde görülebilir.

Sonuç

Primitif düşünce, insanlık tarihinin erken dönemlerinde gelişen ve daha sonra modern düşünce biçimlerinin temelini oluşturan önemli bir düşünce biçimidir. Bu düşünce, soyutlamadan uzak, somut olgulara dayalı ve doğaüstü inançlarla şekillenmiş bir düşünme tarzını yansıtır. Primitif toplumlar, çevrelerini ve doğayı anlamaya çalışırken doğrudan deneyimlere, gözlemlere ve içgüdülere dayanmışlardır. Bu düşünme biçimi, modern dünyada birçok kültürde ve bireyde hala varlığını sürdürebilirken, modern düşünce daha soyut ve bilimsel bir yapıya bürünmüştür.